10 Ocak 2010 Pazar

"Ağabey" Gurbet Eli Mesken mi Tuttun?

Uzun bir aradan sonra "Das Vierte Reich" ile beraberiz. Futbol sevdamız yüzünden bu sıralar ağırlığı Basın Tribünü'ne vermiş olsak dahi, ortaklığımızın ilk göz ağrı olan imparatorluğumuzu unuttuk sanmayın.

İmparatorluktaki ayrılığımızın gerekçesini kısa bir şekilde özetledikten sonra asıl konuya gelmemiz gerekiyor sanırım. Yazımız bizi hüzünlendiren fakat hüzünlendirebilitesi ile doğru orantıda sevinçten sevince sürükleyen bir şeyler ile alakalı.

Daha öncesindeki postlarda da bahsettiğim gibi ayrılık insan yaşamının vazgeçilmez unsurlarından biri. Rahattan vazgeçmeyip yerinde saymanın kabul edilemeyeceği bir zamanda yaşadığımız düşünülürse gerekliliğini tartışmaya lüzum görmeyiz zaten. Fakat her şeye rağmen bütün vedalar can yakıyor. Girilen bir yol oluyor ve bu yolda tek kişi için hep beraber adım atılıyor. Yolun dönüşü olduğu düşünüldüğünde özleminizi ya da hasretinizi bastırabiliyorsunuz tabii, sevdiklerinizden ve sizi sevenlerden ayrı kalıp uzaklaşmak çok keyif vermiyor elbette ancak bazı zamanlarda elinizde alternatifleriniz olmuyor. "Taş-Kağıt-Makas" oyununa benziyor hayat yeri geldiğinde. Siz taş olduğunuzda yaşam kağıt, yaşam taş olduğunda siz makas oluyorsunuz sürekli. Nedense...?!

Ancak kimse bu oyunda handikap olarak görünen avantajları farkedemiyor bir türlü. Büyük bir taş olursanız makası paramparça edebileceğinizi, güçlü bir makas olursanız taşı bile kesebileceğinizi göremiyorsunuz.

Örneklemek gerekirse; bir "ağabey" düşünün... Evinizin neşeli yüzü, şakacılığı ve sürekli gülümseyen çehresiyle gerçek bir mutluluk sebebi. Zile basıp megafondan "Kim O?" sesini duyduğunda kadın sesi çıkararak kızkardeşiyle temiz duygularla kafa bulan, canı sıkıldığında çok sevdiği aile bireylerinden herhangi birine ulaşıp taklitler yapmak suretiyle keyiflenen bir "ağabey" . Doğaldır ki böyle bir adamın yanınızdan uzaklaşmasını asla istemezsiniz fakat bu er kişinin her Türk vatandaşına nasip olmayan eğitim temalı yurtdışı seyahatini duygusallaştırıp her şeyin onun içinde zorlaşmasına sebebiyet vermek bencillik olmaz mı?

[Bu bir örneklemedir. Kişilerin veya olayların gerçek kişilerle alakası yoktur.]

Şunu hatırlatmak gerek, örneklemede bir bencillik yok aslında. :) Sadece varsayımsal içerikle olasılıklar üzerinden konuşuyorum. Bende kendimi bu hikayenin bir parçası sayarsam eğer, bu "ağabey" kod adlı kişinin gidişine çok seviniyorum çünkü "en fazla" 2 sene sonra çektiği 6-7 aylık sıkıntının (zaman tahminidir, gerçekle alakası yoktur.) ödülünü ömrü boyunca her günün ayrı büyüklüklerde kazandırdığı mutluluklarla alacaktır. Üstelik bu mutluluklu ödüller sadece kendisine değil, ailesine de ait olacak hatta çevresindekilere de çok faideli olacaktır.

Gittiği gurbet eller ona mesken olmayacak, tilki misali dönecek bir süre sonra kürkçü dükkanına kod adı "ağabey". Ve bu hayali kişiliğin sanaliteden ibaret olan kız kardeşi her ne kadar çaktırmamaya çalışıp, güleryüzlü görünerek "aslında üzülmüyorum" edalarında olsa da (hep böyle oluyor yoksa gerçek kişilerle alakamız yok demiştik.) hüzünleniyor kendinde. :)

Nasıl ki kırılan yer sıcaksa hissedilmez ağrı, bu da o misal olacak. Abartı denilebilir ya da "neden böyle hissedeyim ki" diye düşünülebilir. Ama en sonunda bir an gelecek özlenecek ve o an geçtikten sonra onun adına çok sevinilecek. Üstelik bunları belkide kız kardeş herkesten önce yapacak.

10 Ocak 2010 Pazar günü yazılmaya başlanılan bu post'un son satırları resmi tarihle 11 Ocak 2010 Pazartesi gününde yazılıyor.

En kısa zamanda, siyasi içerikli dizi senaryosu tadında tekrar görüşmek üzere... :)